Biz Olmanın Sanatı [B-02]
- Ali Özer
- 3 Eyl
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 17 Eyl
Geçen sohbetimizi sisli bir yolun başında, cesareti kuşanmanın arifesinde bırakmıştık. Niyetin saflığıyla çıkılan o yolun, insanı nereye götüreceğini merak ederek... Şimdi anlıyorum ki cesaret, sadece dışarıdaki korkulara karşı bir kalkan değilmiş. Asıl cesaret, kendi "ben" kalemizin kapılarını ardına kadar açıp, bir başka ruhun içeri girmesine, eşyaların yerini değiştirmesine, duvarlara kendi rengini sürmesine ve hatta o evi yeniden dekore etmesine izin verebilmekmiş.

"Üzüm üzüme baka baka kararır" der atalarımız. Ne kadar basit, ne kadar derin bir söz. Bu, sadece bir alışkanlık aktarımı değil, bir hâl sirayetidir. Birlikte yürüdüğün, sevdiğin, kalbini açtığın insanın manevi iklimi, farkında olmadan senin de mevsimini değiştirir. Onun kışı seni üşütür, onun baharı içinde çiçekler açtırır. Gerçek yakınlık, işte bu nüfuz etme sanatıdır. Sevdiğinin kokusu üzerine siner, onun kelimeleri diline yerleşir, onun bakış açısı, dünyayı gördüğün bir pencereye dönüşür. Bu bir taklit değil, bir teslimiyettir. Kalbin, aklın direncini kırdığı o sihirli andır.

İlk yolculuğumuzda pergel metaforundan bahsetmiştik; bir ayağı kendi merkezine sabitlenmiş, diğeriyle evreni keşfe çıkan... O pergel, bu yeni durakta başka bir dansa kalkar. Artık sadece boş bir kağıda daireler çizmez. Pergelin gezen ucu, sevdiğinin ruh coğrafyasını o kadar derin bir şefkatle, o kadar içeriden tanımaya başlar ki, bir süre sonra iki pergelin merkezi birleşir, iki daire tek bir bütün olur. Artık "benim merkezim" ve "senin merkezin" yoktur. Titreşimi ortak olan bir "bizim merkezimiz" vardır.

İşte "Sana bakan önce beni görmeli" cümlesi, bu birliğin yeryüzündeki ilanıdır. Bu, narsist bir mülkiyet beyanı, "sen benimsin" diyen bir ego narası değildir. Tam tersi, en derin yok oluşun, en kâmil var oluşun ifadesidir. Şu demektir: "Benim hayata dair en güzel rüyam, en saf duam, en derin bilgim, senin gözlerinde kendine bir beden buldu. Benim sevgim, senin tebessümünde ete kemiğe büründü. Öyle ki, sana hakikatiyle bakan bir göz, artık sadece seni değil, sendeki beni, benden sana emanet olan o en güzel özü görür." Bu, sevdiğine en değerli yanını, kendi ruhunu emanet etmektir. "Sana bakan, benim en kâmil hâlimi görsün," diye edilen sessiz bir duadır.

Sana bakan önce beni görmeli, bana bakan önce seni görmeli.
Niyetle başlayan, cesaretle aşılan o sisli yollar, insanı en sonunda bir başka kalbin vatanına çıkarır. Ve anlarsın ki asıl vuslat, iki bedenin değil, iki ruhun birbirine karışması, aynı şarkıyı söylemesi, aynı hayali kurmasıdır.

Ve belki de bu birliğin en saf hâli, artık kelimelerin anlamını yitirdiği, iki ruhun sadece aynı sessizliği paylaştığı o yerde başlar. O da başka bir sohbetin konusu olsun…
Ali Özer
Yorumlar