Sevginin Işığında Yürümek: Hakikati Arayış [B-01]
- Ali Özer
- 29 Ağu
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 17 Eyl
Hayatın en girift labirentlerinde, elimizde bir harita olmadan yürüdüğümüz zamanlar vardır. Bir şehri keşfe çıkan antika bir gezgin gibi, ruhumuzun sokaklarında plansızca dolaşırız. Nereye varacağımızı bilmeden, sadece adımlarımızın sesine ve kalbimizin pusulasına güvenerek... Modern dünya bize sürekli hedefler koyar, rotalar çizer, varılacak limanları işaretler. Peki ya asıl mesele varmak değil, o yolun kendisi olmaksa? Ya aradığımız şey, planlanmış bir avın sonunda ele geçirilen bir ganimet değil de, hesapsızca çıkılmış bir yürüyüşte ayağımıza takılan bir hazine ise?

Sen İyiysen, İyi Sana İkram Edilir
İlişkilerimizi, sevgilerimizi ne çok bir hesaba, bir beklenti cetveline döktük. "Ne alırım?" sorusunun gölgesinde, "Ne olabilirim?" sorusunun ışığını söndürdük. Birini tanımayı, onunla bir yola çıkmayı, iki tarafın da kârını maksimize ettiği bir ticari ortaklık gibi görmeye başladık. Oysa sevgi, bir muhasebe defteri değildir. Sevgi, hasbi olandır; yani hesapsız, çıkarsız, içten gelendir. Kalbinin kapılarını bir çıkar beklemeksizin açtığında, içeri sızan ışığın ruhunu nasıl ısıttığını hissetmektir. Neye niyet ettiğimiz, aslında neyle karşılaşacağımızı belirleyen sihirli bir paroladır. Kısmet, niyetin gölgesinde büyüyen bir çiçektir. İyiye niyet ettiğinde, iyilik en beklemediğin anda sana bir kahve ısmarlar.

Bir insanı sevmek, onun ruhunun coğrafyasında kaybolmaya gönüllü olmaktır. Turistik meydanlarda, herkesin bildiği, parıltılı özelliklerinde vakit geçirmek kolaydır. Asıl marifet, kimsenin bilmediği ara sokaklarına dalmak, yıkık duvarlarına sinmiş anıları dinlemek, unutulmuş çeşmelerinden su içmektir. Bunu yapabilmek için zengin bir kalp lügatına ihtiyaç duyarız. Dilimizdeki kelimeler ne kadar azsa, düşüncemiz o kadar sığlaşır derler. Bu, sevgi için de geçerlidir. Aşkı, sevgiyi, dostluğu ifade etmek için kullandığımız kelimeler ne kadar kısıtlıysa, yaşayabildiğimiz derinlik de o kadarla sınırlı kalır. Bir başkasının ruhunu okumak, eline daha önce hiç görmediğin bir dilde yazılmış kadim bir kitabı almaktır. O kitabı okuyabilmek, ancak kendi içindeki kelime hazinesini, yani anlama ve hissetme kapasiteni zenginleştirmekle mümkündür.
Bu keşif yolculuğunda, sevdiğimiz insan bize ayna olur. Fakat bu ayna, sadece güzelliğimizi bize gösteren sihirli bir ayna değildir. Bizi bize gösteren, çatlaklarımızı, eğriliklerimizi, kendimizden bile sakladığımız yanlarımızı yansıtan acımasız bir dürüstlüğü vardır. Gerçek sevgi, o aynada gördüğün kusurlara rağmen, yansımanın sahibine sırtını dönmemektir. "Seninle daha iyi bir ben olabilirim" diyebilme cesaretidir. Birbirine ayna olmak, birbirini yontmak değil, birbirinin ışığını parlatmaktır.

Elbette bu plansız yürüyüş, bu hesapsız sevgi, bir savruluş değildir. Pergelin bir ucunu kendi değerlerine, kendi merkezine sabitlemeden yapılan her yolculuk, kayboluşla sonuçlanır. Önce kendi ruhunun toprağına sıkıca basmalısın. Kendi merkezini, inançlarını, seni sen yapan o sabit noktayı bulmalısın. Ancak o zaman pergelin diğer ucuyla evreni dolaşabilir, başka dünyalara korkusuzca uzanabilirsin. Kendi merkezinde ne kadar "iyi" isen, ne kadar tamsa ve bütünsen, pergelin gezen ucunun dokunduğu her şey o iyilikten nasibini alır.
Ve en sonunda anlarsın ki, hayat sana aslında senin ona verdiğini iade eden dev bir yankı odasıdır. Sen ne fısıldarsan, o sana onu bağırır. Kalbinde ne taşıyorsan, yoluna onu çıkarır. Sevgi bir arayışın sonucu değil, bir varoluş biçiminin doğal bir neticesidir. Sen iyi ol. Sen hesapsız ol. Sen derinleş. Göreceksin, en güzel hikâyeler, en hakiki sevgiler, bir ikram gibi sunulacak sana. Çünkü insan, eninde sonunda niyetinin kısmetini yaşar.

Peki ya o niyeti hayata geçirecek cesareti bulmak? Belki de asıl yolculuk, işte o zaman başlar... ve bir sonraki durağımızın adı "Cesaret" olur, kim bilir?
Ali Özer
Yorumlar